Mezhepler

İmam-ı Azam Ebu Hanife ve Hanefi Mezhebi

İmam-ı Azam Ebu Hanife ve Hanefi Mezhebi
Written by admin

İmam-ı Azam Ebu Hanife ve Hanefi Mezhebi

Ebu Hanife’nin asıl adı Numan, babasının adı da Sabit’tir. Fakat İmam-ı Âzam olarak meşhur olmuştur. İmam-ı Âzam, Hicrî 80 tarihinde Kûfe’de doğdu, yetmiş yaşında iken Hicrî 150’de Bağdat’ta Allah’ın rahmetine ka­vuştu. Babası Sabit, Hz. Ali’ye hizmette bulunmuş, nesli hakkında onun duasını almıştı. Sabit’in vefatından sonra İmam-ı Âzam’m annesi İmam Ca- fer-i Sadık’la evlenmiş, İmam-ı Âzam da bu zatın yanında yetişmişti.

İmam-ı Âzam, hayatta kalan sahabilerden bazılarına yetiştiği için Tabi­înden sayılır. Fakat İlmî hüviyeti itibariyle Tebe-i Tabiîne dâhildir.

İmam-ı Âzam gençliğinde ticaretle uğraşıyordu. Bu sırada büyük fakih- lerden Şâbi’nin teşviki ile okumaya ve ilim öğrenmeye yöneldi. Önce Tev­hit ilmini okudu. Bu sahada büyük bir mertebeye yükseldi. el-Fıkhu’l-Ekber ve el-Alim ve’l-Müteallim isimli kitaplarını kaleme aldı. O sıralar kendi arzu ve hevesleriyle İslâm inancını bozmaya çalışan bütün fikir sahipleri ve İs­lâm düşmanlarıyla tartışmalarda bulundu; hepsini de mağlup edip sustu­rarak imanî esasların sarsıntıya uğramasını önledi.

Daha sonra ibadet ve muamelatla ilgili sahaya yöneldi. Zaten o sıralar Küfe tam bir ilim ve irfan merkezi durumundaydı. Hz. Ali ve Abdullah bin Mes’ud uzun müddet burada kalmışlar ve pek çok âlim yetiştirmişlerdi. Bunlardan bir kısmı Hz. Ömer ve Hz. Âişe’den de ders almışlardı. İmam-ı Âzam işte bütün bu fakihlerden ders almış, İlmî zekâ ve derinliği bir hayli artmıştı.

İmam-ı Âzam artık fetva ve ders verecek seviyeye gelmişti. Hocası Hammad vefat edince onun yerine kendisini layık gördüler. İmam-ı Âzam keskin bir zekâya, çok üstün bir hafıza gücüne ve çok sağlam bir mantık örgüsüne sahipti. İmam Mâlik ondaki mantık kuvvetini şöyle dile getirir: “Ebu Hanife’nin mantığı o kadar kuvvetlidir ki eğer şu direk altındır derse onu ispat edebilir.”

İmam-ı Âzam bildiklerini yaşayan tam bir takva ehliydi. Öyle ki kırk se­ne yatsı abdestiyle sabah namazı kıldığı, bir rekât namazda Kur’an-ı Ke- rim’i hatmettiği rivayet edilir. Elli beş defa da hacca gitmiştir.

Diğer dinî ilimlerin yanında fıkıh ilminde çok ilerideydi. Bunun için herkes kendisinin başına toplanıyor, dinî bir meselede hükmü sorup öğre­niyorlardı. İmam-ı Âzam’a bir mesele sorulduğunda kitapta, sünnette ve sahabenin icmâmda bir şey bulursa ona göre cevap verir; bunlarda bula­mazsa kendi içtihadıyla hüküm çıkarırdı. İmam-ı Âzam’ın kitap ve sünnet­ten beş yüz bin mesele ortaya çıkardığı rivayet edilir. Verdiği fetvalar da altmış dört bini bulmuştur. İmam-ı Âzam’ın yetiştirdiği talebeler arasında bin kadar büyük âlim vardır.

Bunların en büyüğü de kırk kadardır. Hepsi de müçtehittir. İmam-ı Âzam görüşülecek her mesele için bunları toplar, istişare ederdi. Bu toplan­tılarda ciddi ilmi müzakereler yapılırdı. Bazı önemli meseleler üzerinde fi­kir alış-verişi aylarca devam ederdi. Bu talebeler içinde her biri birer müç- tehit olan İmam-ı Ebu Yusuf, İmam-ı Muhammed ve İmam-ı Züfer başta geliyordu. İmam-ı Âzam bir meseleyi bir heyette görüştükten, müzakere ve münakaşası yapıldıktan sonra kitap ve sünnete uygun olduğunda görüş birliğine varılırsa İmam-ı Ebu Yusuf’u veya başka birisini çağırır, o mesele­nin hangi bahse yazılacağını tarif eder, yazdırırdı. İşte fıkıh ilmi dediğimiz İslâm hukuku bu şekilde meydana geliyordu. İmam-ı Âzam böylece İslâm hukukunun kurucusu oluyordu.